Goethe-Institut’un İstanbul Film Festivali işbirliğiyle düzenlediği Kino 2021: Alman Filmleri Türkiye’de etkinliği, 24 Eylül–3 Ekim tarihlerinde, festivalin çevrimiçi gösterim platformunda seyirci karşısında...
Seçkinin ilk filmi, İlker Çatak'ın Stambul Garden olarak da bilinen Räuberhände adlı 2020 Alman yapımı İSTANBUL BAHÇESİ... Geçtiğimiz yıl Es Gilt Das Gesprochene Wort/Söz Senettir filmine bayılıp iki kez izlediğim İlker Çatak üçüncü uzun metrajında 9-12 yaş grubu aksiyon ve macera türü kitaplar yazan Finn-Ole Heinrich’in aynı adlı çok satan gençlik romanını sinemaya aktarmış! Hikâyedeki gerçekçi ve özgün karakterlerden etkilendiğini belirten yönetmen, filminde beklenmedik sürprizlerle dolu bir İstanbul seyahati yapan Janik ve Samuel adlı iki genç kahramana odaklanıyor. Sosyal çevreleri tamamen farklı iki gencin 'her şeye' rağmen gittikleri İstanbul'da yaşadıklarını anlatan filmde Emil Von Schönfels ile Mekyas Mulugeta'nın başarılı performanslarına Söz Senettir'in ödüllü başrol oyuncusu Oğulcan Arman Uslu'nun yanı sıra Katharina Behrens de eşlik ediyor. Çok beğendiğim bir önceki filminden sonra yönetmenin yeni filmi bende hayal kırıklığı yarattı. Türler arasında gidip geldiğini düşündüğüm filmde karakterleri derinlikli bulamayarak sürekli neden, nasıl sorularını sorduğum için anlatılan hikâyenin içine giremedim. Kurulan dünya yönetmenin aksine bana fazla gerçeküstü geldi. Umarım anlatım dilini pek beğendiğim Çatak'ın bir sonraki filmini daha çok severim.
Stefan Zweig’ın Nazilerden kaçtıktan sonra Brezilya’daki sürgün günlerinde kaleme aldığı, en bilinen kitabı olan Satranç'ın aynı adlı uyarlaması SCHAHNOVELLE, Philpp Stölzl'ün Almanya-Avusturya ortak yapımı olarak karşımızda... Yönetmen, Zweig'ın işkence ve tecridin psikolojik sonuçlarını, çökmekte olan bir dünyayı fon alarak anlattığı kitabını sinemaya uyarlarken hikâyeyi iki farklı zaman diliminde ve iki farklı mekânda anlatmayı tercih etmiş: Bir yandan Nazilerin Avusturya’yı egemenliği altına almasından sonra Viyana’da Metropol Oteli’nde yaşananları, diğer yandan da Atlantik Okyanusu’nda sisler arasında yol alan bir gemide sonu pek iyi bitmeyecek gibi görünen bir satranç turnuvasını izliyoruz. Giderek daha büyük bir psikolojik baskı altına giren ana karakterin gerçekle sanrıları arasındaki sınırın belirsizleştiği film gerek oyuncuların ikna edici performansları, gerekse yaratılan başarılı atmosferiyle oldukça etkileyici! 1 Ekim’de dağıtılacak Alman Film Ödülleri’ne en iyi film dâhil 7 dalda aday gösterilen Satranç'ta, en son Rainer Werner Fassbinder'i mükemmel canlandırdığı Enfant Terrible'de izlediğimiz, Werk Ohne utor/Asla Gözlerini Kaçırma filminden ve Dark dizisinden hatırlayacağımız Oliver Masucci'ye Albrecht Schuch, Birgit Minichmayr, Andreas Lust ve Samuel Finzi eşlik ediyor.
Filmin Ödülleri:
2021 Bavyera Film Ödülleri En İyi Yapım
2021 Bavyera Film Ödülleri En İyi Erkek Oyuncu (Oliver Masucci)
Belaruslu Aliaksei Paluyan'ın 2021 Almanya yapımı ilk uzun metrajlı filmi CESARET, yönetmenin memleketindeki hükümet karşıtı barışçıl protestoları konu alan bir belgesel... Her ne kadar yabancısı olmadığımız durumlar anlatılsa da bir "film" ya da "belgesel" olarak baktığımda hiç keyif alamadan, bilgilenemeden, anlayamadan takip ettiğim yapım bende hiç iz bırakmadı! Bütünlükten uzak, birbirinden bağımsız sahneler ve diyaloglarla örülü belgeseli hiç sevemedim. Sadece son cümle çarpıcı ama o cümle de filmi "iyi" yapmaya yetmiyor!
Sabrina Sarabi’nin, Alina Herbing’in (muhtemelen çok daha iyi olan) aynı adlı romanından uyarladığı "gözlerden ırak" filmi BUZAĞILARIN ORDA KİMSE YOK 1 saat 56 dakikalık bir saçmalıklar silsilesi! Erkek arkadaşı ve onun ailesiyle birlikte Almanya'nın ücra bir köyündeki çiftlikte yaşayan Christine’in kendine çıkış yolu ararken erkekleri baştan çıkarması üzerine yaşananları gereksiz derecede ağır ilerleyen sahneler ve anlamsız diyaloglarla aktaran film tek kelimeyle "sıkıcı"! Başarılı performansından ziyade güzelliğiyle dikkat çeken Saskia Rosendahl'a Rick Okon, Godehard Giese, Andreas Döhler ve Elisa Schlott eşlik ediyor.
Filmin Ödülleri:
2021 Locarno Cineasti del presente yarışması – En İyi Kadın Oyuncu Ödülü (Saskia Rosendahl)!!!
Martina Priessner'ın Midyat’ta çektiği 2020 tarihli belgeseli DIE WACHTERIN/NÖBETÇİ bana tam anlamıyla fenalıklar geçirten bir belgesel oldu! Türkiye’nin güneydoğusunda terk edilmiş ve harap hâldeki Zaz köyünde bir kilisede 14 yıl boyunca Papaz Abuna ile bu kiliseye bakan Süryani Ortodoks rahibe Dayrato’nun gündelik hayatını seyirciye aktarırken kameraya fazlasıyla "oynadığını" hissettiren belgeselin samimiyetine bir an olsun inanamadım! Varlığı bölgenin ileri gelenlerinin gözüne batan 60’lı yaşlarındaki kadın, olağanüstü ağır tempolu yapım boyunca gündelik hayatını yansıtmaya çalışırken yönetmenin muhteşem sıkıcılıktaki belgeseli gerçekleştirme amacını anlayamadım. Kutsal toprakları asla terk etmeyeceğine ve kiliseyi koruyacağına dair verdiği sözden vazgeçmeye de hiç niyeti olmayan değerli bir kadın ancak bu kadar anlatılamazdı!
Filmin Ödülleri:
2020 DOK Leipzig Goethe-Institut En İyi Belgesel Ödülü
Kino 2021 seçkisinde şu ana dek izlediğim en iyi, en "film gibi film"! Bir derdi olan, göçmen meselesine çok farklı bir bakış açısı getirerek kanımızı donduran Marcus Lenz'in yönettiği 2020 Almanya-Ukrayna ortak yapımı RIVAL/RAKİP, büyük kısmı kapalı mekânlarda ve az sayıda karakter arasında geçmesine rağmen yaşanan gerginliği iliklerimize kadar hissettiren başarılı bir film! İKSV ekibinin tanıtım yazısında neredeyse tüm detayını aktardıkları filmin seyir keyfinin kaçmaması için konusuyla ilgili fazla bilgi vermemeyi tercih ediyorum! Dokuz yaşındaki Ukraynalı Roman'ın Almanya’ya, annesinin yanına gittikten sonra yaşadığı zorlu süreci aktaran filmi ilginç kılan unsurlardan biri de hikâyenin Roman’ın perspektifinden anlatılıyor olması...Tercih edilen kamera açıları sayesinde biz izleyicilerin olaylara Roman'ın kasvetli yaşamına aynı noktadan bakarak şahit olduğumuz filmde Roman'ı canlandıran, güzelliğinin yanı sıra performansı da çok etkileyici olan Yelizar Nazarenko'ya Udo Samel ve Maria Bruni eşlik ediyor.
Filmin Ödülleri:
2020 Hof Alman Sineması Genç Yetenek Ödülü
2021 Odessa Mansiyon
Adını, son yıllarda sık duyduğumuz bir kavramdan alan ÖKOZID/ÇEVREKIRIM, çevrenin katledilmesini anlatan, son derece ilginç konusuna rağmen izlemesi pek kolay olmayan bir yapım! Gelecekte geçen hikâyesine rağmen anlatılanlardan çok da uzak olmadığımızı gördüğümüz enteresan filmin yönetmeni Andres Veiel, Çevrekırım için titizlikle araştırılmış bir durum tasarlamış ancak tamamı aralıksız diyaloglara dayanan filminin zor takip edilen bir yapım olmasını engelleyememiş!
Yıl 2034! Kuraklık ve seller insanların yaşam kaynaklarını yok etmiş, iklim suçları mahkemeye taşınmıştır. Lahey’deki Uluslararası Adalet Divanı’nda görülmesi imkânsız olunca Güney yarımküre ülkelerinin Almanya gibi sanayi ülkelerine açtıkları dava Berlin’e taşınır. Ülkelerin iklim değişikliğine karşı harekete geçme görevlerinin esas olup olmadığının mahkeme önünde tartışıldığı, günümüzde işlenen suçların hayali bir mahkemede yargılandığı bu filmdeki gerçekler Almanya’nın son 30 yıldır tüm istikrarlı iklim politikalarını engelleyip baltaladığını ispat eden gerçekleri yansıtıyor!
Yönetmen Anne Zohra Berrached, "suçlulukla gelen bir aşk çelişkisi" olarak tanımladığı filmi DIE WELT WIRD EINE ANDERE SEIN/PİLOTUN KARISI'nda, Türk kökenli bir Alman kızı ile âşık olduğu Lübnanlı bir göçmenin yıllara yayılan ilişkisini, dünyanın seyrini değiştirecek önemli bir olay çerçevesinde anlatıyor. 1990’larda ilk görüşte aşkla başlayan ilişki, ailelerin yapıları ve görüş farklılıklarıyla güçlükle ilerlerken Lübnanlı gencin bir anda ortadan kaybolmasıyla değişik bir yola sapıyor! Yönetmenin dünya prömiyerini 2021 Berlin Film Festivali’nin Panorama bölümünde yapan ve üçüncü uzun metrajlı filmi olan Almanya-Fransa ortak yapımı Pilotun Karısı'nda Canan Kır, Roger Azar, Darina Al Joundi, Nicolas Chaoui, Jana Julia Roth, Ceci Chuh, Aziz Dyab, Özay Fecht ve Zeynep Ada Kienast oynuyor. Benim gibi filmin şok edici finalini en baştan anlamamış olanların keyifle izleyecekleri yeni nesil, politik bir aşk öyküsü!
Erich Kästner’in Türkçeye “Bok Yoluna Gitmek” adıyla çevrilen romanından uyarlanan 2 saat 58 dakika uzunluğundaki Dominik Graf imzalı film, ekonomik buhranın dünyayı sarstığı, Hitler’in ayak seslerinin henüz duyulduğu 1931 yılında geçiyor. Almanya’nın durumunu ahlaki çöküşe ve cinsel özgürlüğe bağlayan ana kahramanımız Jakob Fabian; geçinmek için bir sigara firmasında reklam yazarlığı yapar. Geceleri takıldığı kaçak barlarda, randevuevlerinde, kabare kulüplerinde gözlem yaparken çok güzel bir kadın olan Saskia Rosendahl'ın canlandırdığı Cornelia'ya âşık olduğunda her şey değişecektir! Tom Schilling'in Fabian rolünde harika bir performans sergilediği FABIAN ODER DER GANG VOR DIE HUNDE/FABIAN veya BOK YOLUNA GİTMEK, geçtiği çağa uygun “modernist” film teknikleri ve arşiv görüntüleriyle oldukça farklı başlarken şöyle bir duraksatıyor ancak devamında anlatısını güçlendiriyor. Dünya prömiyerini 2021 Berlin Film Festivali’nde gerçekleştiren filmde ayrıca Albrecht Schuch, Meret Becker, Michael Wittenborn, Petra Kalkutschke, Elmar Gutmann, Aljoscha Stadelmann, Anne Bennent ve Eva Medusa Guhne oynuyor. Seçkinin az sayıdaki 'iyi' filmlerinden!
Lisa Bierwirth'in 2 saat 5 dakikalık 2021 Almanya yapımı filmi Le Prince/Prens, imkânsız bir aşkı inceleyen bir dram!
40’lı yaşlarındaki Monika, Frankfurt sanat dünyasında saygın bir küratör! Açık fikirli ve önyargısız olduğunu iddia eden bir sosyal çevreye sahip. Gittiği bir Afrika barına yapılan polis baskını sırasında tesadüfen karşılaştığı kendisinden daha genç, Kongolu iş adamı Joseph, ülkesinde bir elmas madeni işletmek için gerekli parayı toplamaya çalışıyor! Monika ve Joseph tanışır tanışmaz aralarında bir çekim oluyor! Birbirinden çok farklı iki kişi arasında tutkulu bir aşkla başlayan ilişki çok geçmeden toplumun sınırlarına tosluyor! Toplumsal kuralların yol açtığı gerilim alanlarında bir aşk ilişkisi yaşarken düşülebilecek tuzakları ve aynı zamanda böylesi bir ilişkiyi sürdürmekteki cesareti işleyen Prens gerçek bir hikâyeye dayanıyor! Yönetmenin, annesinin Kinşasalı eşiyle ilişkisinden esinlenerek senaryoyu kaleme aldığı ilk uzun metrajlı filminde Ursula Strauss, Passi Balende, Nsumbo Tango Samuel, Victoria Trauttmansdorff, Alex Brendemühl ve Hanns Zischler oynuyor. Güzel anları olsa da inandırıcılıktan uzak bölümlerinin fazla göze batmasıyla 'iyi' olmayı ıskalayan bir yapım.