Goethe Institut’un İstanbul Film Festivali işbirliğiyle düzenlediği Kino 2020: Alman Filmleri Türkiye’de etkinliği, 1-13 Kasım tarihleri arasında izleyicileri Alman sinemasının güncel ve başarılı örnekleriyle buluşturuyor. Benim gibi daha önce 7'sini izlemiş olanların 6 filmi izleyebileceği bir seçkinin de sunulduğu alternatifler arasında 13 filmlik kombine paket ya da her filmi ayrı biletle izleme imkanları mevcut. Çevrimiçi olarak https://filmonline.iksv.org/ platformundan izlenebilecek Kino 2020 filmlerini izledikçe yorumlarımı bu yazıda paylaşacağım.
Evli ve çocuklu bir keman öğretmeninin konservatuara öğrenci kabul sınavında büyük bir yeteneği olduğuna inandığı genci son seçmelere hazırlarken yine keman çalan kendi oğlunu, eşini ve ailesini ihmal etmeye başlamasını ve ailesinden giderek uzaklaşmasını anlatan Seçmeler, Florian Henckel von Donnersmarck'ın yazıp yönettiği 2018 tarihli Werk Ohne Autor/Never Look Away/Asla Gözlerini Kaçırma filminde de oynayan; oyunculuktan yönetmenliğe geçen Ina Weisse’nin ikinci uzun metrajlı filmi...
Kariyerindeki yüksek idealleri ile mütevazı orta sınıf aile yaşantısı arasında sıkışıp kalmış bir kadının etkileyici portresini çizen sade anlatımlı film gücünü büyük oranda hikâyenin merkezindeki keman öğretmenini başarıyla canlandıran Nina Hoss'tan alıyor. Canlandırdığı tüm karakterlere ayrı bir ruh katan Nina Hoss'a Simon Abkarian, Jens Albinus, Ilja Monti ve Serafin Mishiev başarıyla eşlik ediyor. Senaryosu biraz yavan olmasa ve yönetmenin hikayeyi anlatma biçimi filmi durağanlaştırmasa çok daha başarılı olabilecek; Lalo, Paganini, Schubert, Bach, Brahms, Mendelssohn ve Vivaldi'nin klasik müzikleriyle etkileyen film yine de sözünü başarıyla söyleyen ve düşündüren bir yapım. Onca kötü filmden sonra çok iyi geldi gerçekten!
Filmin Ödülleri:
2019 San Sebastián En İyi Kadın Oyuncu (Nina Hoss)
2019 Stockholm En İyi Kadın Oyuncu (Nina Hoss)
"Her şey birbiriyle bağlantılıdır."
Kino 2020 seçkisinin ikincisi, Mariko Minoguchi'nin ilk uzun metrajlı filmi Mein Ende Dein Anfang/Relativity/Benim Sonum Senin Başlangıcın gayet kafa karıştırıcı bir yapım... Farklı statülerde iki gencin aşk hikayesi gibi başlayan film, beklenmedik bir anda gerçekleşen bir aksilik nedeniyle başka bir yola giriyor. Kızı lösemi hastası olan üçüncü karakterin hikayeye dahil olmasıyla dengeler de, film de tamamen değişiyor! Yönetmenin "aşkla, suçla, affetmekle, yas tutmakla; ezcümle hayatın insanlara getirdikleriyle başa çıkabilme umuduna dair" bir film olarak tanımladığı yapımda Saskia Rosendahl, Edin Hasanovic, Julius Feldmeier, Emanuela Von Frankenberg ve Hanns Zischler oynuyor. Filmi izlemeden önce Avusturyalı fizikçi Erwin Schrödinger tarafından kuantum fiziğiyle ilgili ortaya atılan ve hakkında çok tartışma yaratan Schrödinger'in Kedisi adlı düşünce deneyi hakkında bilgi edinmek faydalı olabilir...
Filmin Ödülleri:
2019 Alman Sinema Yazarları Derneği En İyi ilk Film
En İyi Senaryo
2020 Riviera En İyi Film
2019 Biberacher İzleyici Ödülü
2019 Lünen En İyi Kadın Oyuncu (Saskia Rosendahl)
2019 Braunschweig Alman-Fransız Gençlik Ödülü
2019 Ahrenshooper İzleyici Ödülü
2019 Exground (Wiesbaden) En İyi Alman yapımı film
Aysun Bademsoy'un Almanya yapımı belgeseli Spuren (Die Opfer Des NSU)/Traces/İzler, hatırlamanın gerekliliği üzerine çarpıcı bir film!
Bugün Almanya’da herkes Neo-Nazi terör örgütü NSU’yu (Nasyonal Sosyalist Yeraltı) biliyor, grubun üyesi iki katilin neye benzediğini de hatırlıyor...
Peki, ya kurbanlar? Onların yüzlerini kim hatırlıyor? Bunu bir yana bırakın, isimlerini kaç kişi biliyor?
Bademsoy'un bu boşluğu doldurmayı hedefleyerek kurbanların ailelerine gündelik hayatlarında eşlik ettiği yolculuk, 2018 yılında Kumbaracı50 ile Tarabya Kültür Akademisi ve Goethe Institut iş birliğiyle sahnelendiğinde izlediğimiz "NSU/Kurbanların Arasında Almanlar da Vardı" adlı oyundan bildiğimiz hikayeyi farklı açılardan görmemize vesile oluyor.
Soruşturmalar sırasında yas tutmalarına bile izin verilmeyen ailelerin şüpheli yerine konularak sorgulanmasını anlatırken tam 5 yıl süren davanın adaleti getirmediğini sergileyen İzler, insanın boğazına kocaman bir yumru oturtuyor... Bu çok önemli olayı bir yol filmi edasıyla işleyen yönetmenin seçtiği isim de çok katmanlı: kastedilen sadece katillerin olay yerinde bıraktığı izler değil, aynı zamanda geride kalanların yaralarının izleri… Tüm insanlık adına utanç verici bir olayın belgesi İzler, kaçırmayın!
Katrin Gebbe'nin senaryosunu yazıp yönettiği; dünya prömiyerini Venedik Film Festivali’nin Ufuklar bölümünde yapan Almanya-Bulgaristan ortak yapımı Pelikanblunt/Pelikan Kanı, Almanya'da bekar annelere bu imkan tanınmadığı için Bulgaristan'dan evlat edindiği ilk kız çocuğuyla mutlu mesut yaşayan bir at terbiyecisiyken evlat edindiği ikinci kız çocuğundan sonra hayatı giderek zorlaşan bir kadına odaklanıyor.
Tüm çevresinin karşı çıkmasına rağmen küçük yaşta büyük travmalar yaşamış hırçın kızı sarıp sarmalayan, sevgi ve şefkatle onu iyileştirebileceğine inanan anne rolünde, canlandırdığı her karaktere ayrı bir güzellik katan Nina Hoss var. Bu aralar izlemelere doyamadığımız Hoss, Pelikan Kanı'nda da yine harika bir performans sergiliyor. Gerçeküstü öğeler ortaya çıkana kadar çok başarılı bir biçimde ilerleyen film bir anda farklı bir yola sapıp ayinler ve büyülerle dolu tuhaf bir finalle sonlanınca hayal kırıklığı yaratması kaçınılmaz oluyor. Katerina Lipovska, Adelia Constance Giovanni Ocleppo ve Murathan Muslu filmin diğer oyuncuları...
Bu yıl düzenlenen Berlin Film Festivali’nde kendisine onursal Berlinale Kamera ödülü verilen Ulrike Ottinger'in memleketi Konstanz’dan Paris’e gittiği 1962 ve sonrası dönemi anlatan belgesel, yönetmenin eski günlerinden hatırladıklarıyla zaman içerisinde dönüşerek edindiği olgunluk deneyimlerinin bir bileşimi... Hep kahramanlarının izinden giden Ottinger'in, onların izlerini bulduğu yerlerin hepsinin yer aldığı Almanya-Fransa yapımı Paris Calligrammes, iki farklı yarıdan oluşan bir yapım gibi... İlk yarı fazlasıyla kişisel şeyler anlattığından yer yer insanı şaşırtan bir sıkıcılıkta ilerlerken Jean Genet'nin 1961 tarihli oyunu Les Paravents/Paravanlar'ın çarpıcı görüntüleriyle başlayan ikinci yarı birbirinden farklı hikayelerle ilginçleşerek seyir keyfini arttırıyor.
Görsel ve işitsel arşiv görüntülerinden oluşan yapımı kendi sanat eserleri ve filmleriyle birleştiren Ottinger, bize Saint-Germain-des-Prés ve Quartier Latin’in o yıllardaki ruhunu yaşatıyor. Edebiyatçıların sık sık ziyaret ettiği kafeler, bodrum katlardaki caz kulüpleri, sanatçı arkadaşlarla beraber yaşanan evler, Parisli etnograf ve filozofların düşünce dünyası, Cezayir Savaşı ve ‘68 Baharı ama aynı zamanda sömürgeciliğin kalıntılarının da yol açtığı dönemin politik ayaklanmalarının karşımıza çıktığı belgesel ilginç bir seyir deneyimi yaşatıyor.
AN IMPOSSIBLE PROJECT/İMKANSIZ PROJE
Kino2020 seçkisinin son filmi, Jens Meurer'ın Almanya yapımı belgeseli An Impossible Project/İmkansız Proje, analog zamanlara yazılmış bir aşk mektubu... Kendini “dijital dünyaya karşı savaş açmış bir Don Kişot” olarak tanımlayan filmin yaratıcısı ve yönetmeni, Berlin doğumlu sinemacı Jens Meurer; Paul Verhoeven, Aleksandr Sokurov ve Olivier Assayas gibi usta yönetmenlerin yapımcısı olarak çalışıp pek çok ödül kazanarak sinemanın farklı alanlarında rol almış. Meurer yeni belgeselinde, dünyadaki son Polaroid fabrikasını kurtarmak isteyen Avusturyalı Florian Doc Kaps'ın öyküsünü bizzat olaya müdahil olarak anlatıyor. İzleyiciyi hiç sıkmadan ilerleyen, uzun yıllara yayılan bir emeğin ve tutkunun ürünü olduğu belli olan belgesel yapım, seçkiyi güleryüzle sonlandırmamıza vesile oluyor. Analoğa, eskinin değerini bilmeye, gelişime, girişime, cesarete, ümide inananların belgeseli İmkansız Proje'yi izleme fırsatı bulursanız kaçırmayın!