Zeytin Üreticisinin Gözü Yaşlı, Sofrası Borçlu: Borsa ve Kooperatifler Kimin Yanında?

 


Merhaba sevgili okuyucularım,

Bugün, her hasat dönemi yüreğimizi sızlatan, toprağın bereketini alnının teriyle yoğuran ama karşılığını bir türlü alamayan zeytin üreticisinin sesini duyurmak için kalemi elime alıyorum. Konumuz; zeytin borsası, kooperatifler ve bu yapıların gölgesinde kalan, emeğiyle baş başa bırakılan çiftçinin hazin hikayesi.

Her yıl aynı senaryo... Zeytin dalları altın sarısı tanelerle ağırlaşırken, üreticinin omuzlarındaki yük daha da artıyor. Hasat zamanı geldiğinde, "Bu yıl yüzümüz gülecek mi?" sorusunun yerini, derin bir endişe kaplıyor. Çünkü piyasanın acımasız çarkları dönmeye başladığında, en çok ezilen yine toprağa can verenler oluyor.

Peki, adına "borsa" dediğimiz, çiftçinin ürününü değerinde satmasını sağlaması gereken o görkemli kurumlar ne işe yarar? Ya üreticinin hakkını korumak, onlara güç vermek amacıyla kurulmuş kooperatifler? Kağıt üzerinde çiftçinin en büyük destekçisi olması gereken bu yapılar, ne yazık ki çoğu zaman kendi çıkarlarını koruyan, belirli çevrelerin fiyat politikalarını yönettiği kapalı kapılar ardındaki mekanizmalara dönüşüyor.

Üreticiye sahip çıkması gerekenler, ne yazık ki sırtını dönüyor. Çiftçi, bin bir emekle yetiştirdiği zeytinini satacak kapı bulamadığında, ürünü elinde kaldığında ne yapsın? İşte o an, "tüccar" denilen fırsatçıların ağına düşüyor. Sıkışan, borcu kapıya dayanan çiftçi, malının değerinin çok altında, adeta yarı fiyatına ürününü elden çıkarmak zorunda kalıyor. Beşe mal ettiği zeytini üç'e satıp, geri kalan iki liralık zararı değil, hanesine yazdığı koca bir borcu sineye çekiyor.

Olan yine üretene, tarlasını sürene, fidanına gözü gibi bakana oluyor. Borsa ve kooperatifler ise bu düzenin kazananı olmaya devam ediyor. Onlar, üreticiden 5'e aldığını market rafında 20'ye satarken, aradaki bu devasa fark kimin cebine gidiyor diye soran yok. Kurumlar sermayesine sermaye katarken, üretici bir arpa boyu yol alamıyor; çektiği kredilerle, borç batağında bir sonraki hasada kadar ayakta kalma savaşı veriyor.

Bu kısır döngüden çıkamayan, umudunu yitiren çiftçi ne yapıyor? Gözü gibi baktığı, babasından, dedesinden miras kalan o zeytin bahçelerini bir bir müteahhite satıyor. Toprağın yerini beton alıyor, bir üretim kültürü daha sessiz sedasız yok olup gidiyor. Neden mi? Çünkü elden bir şey gelmiyor. Çünkü üreticinin hakkını savunması gereken kurumlar, adeta birer "isim tabelasından" ibaret kalıyor, icraatları ise yok denecek kadar az.

Geçtiğimiz yıl bu acı tabloyu hep birlikte yaşadık. Artan maliyetler ve düşen alım fiyatları yüzünden zeytinci tamamen zarar etti. Bu yıl ise "yok yılı" olması sebebiyle zaten az olan rekoltenin, yine birileri tarafından ucuza kapatılacağı endişesi hakim. Olan yine zeytinlikte sabahlayan, emeğinden başka sermayesi olmayan üreticiye olacak.

Sözün özü, bu kurumların adı var ama icraatları yok. Çiftçinin alın terini korumayan, onu tüccarın insafına terk eden bir sistemin ne borsası adil olabilir ne de kooperatifi yol gösterici. Zeytin üreticisi sahipsiz kaldıkça, sofralarımızdaki her bir zeytin tanesi, aslında bir çiftçinin gözyaşı ve ödenmemiş emeğinin hikayesini anlatmaya devam edecektir.

Yorum Gönder

Please Select Embedded Mode To Show The Comment System.*

Daha yeni Daha eski