Uzunu, kısası, yerlisi, yabancısı, gerçek hayattan ya da kitaptan uyarlananı, kurmacası, distopiği, güldüreni, ağlatanı, hayal kıranı, şaşırtanı, keyif vereni, uzadıkça uzayanı, bir türlü sona ermeyeni, iyisi, kötüsü, çirkini! Meraklısı için, 2022 boyunca izlediğim tüm diziler hakkındaki küçük notlarımı bu yazıda bulabilirsiniz. Keyifli okumalar dilerim.
Netflix
2022 boyunca en fazla diziyi Netflix'ten izlemişim. Yılın ilk dizisi, gayet başarılı bulduğum ve tadında bırakılsa ne güzel olur diye düşündüğüm Kulüp oldu. Seren Yüce ve Zeynep Günay Tan'ın birlikte yönettikleri, 10 bölümlük tek sezon olan olan ama nedense ikiye bölünerek yayınlanan dizinin devamı gelirse izlerim ama gelmese daha iyi:))
8 bölümlük çok iyi bir ilk sezondan sonra sevemediğim 10 bölümlük ikinci sezonunu zorla tamamladığım Pose'un 8 bölümlük üçüncü sezonunu da çok beğenmeden izledim! Neyse ki tamamen bitti:))
Harlan Coben uyarlamalarından 8 bölümlük Stay Close (Geçmişle Dans) keyifli bir seyirlikti, su gibi aktı gitti...
12 kısa bölümden oluşan 2 sezonluk Home for Christmas da yılbaşı ruhuna uygun düşen, Norveç yapımı bir aile draması. Romantik komedi tadında... İzlememin en büyük nedeni olayların Norveç'te geçmesi:))
Övüldüğü kadar yerilen Pera Palas’ta Gece Yarısı'na ben ancak 3 bölüm dayanabildim, daha fazlasını (kalan 6 bölümünü) izleyecek gücü kendimde bulamadım! Tansu Biçer, Selahattin Paşalı, Nergis Öztürk ve Engin Hepileri gibi oyunculardan oluşan kadrosuna rağmen izleyemeyip yarıda bıraktığım ender yapımlardan...
Gerçek bir hikayeden yola çıkan, farklı yönetmenlerle ilerleyen 9 bölümlük Inventing Anna'nın 'yeniden' yaratılan hikayesine inanmadım! İnanmayınca hikayenin içine giremedim, giremeyince de pek sevemedim! Yine de Ozark'tan tanıyıp sevdiğim Julie Garner'in başarılı performansını izlemiş oldum.
Atlas Sineması'nda ön gösterimine de katıldığım, Hakan Günday'ın yazıp Onur Saylak'ın yönettiği Uysallar dikkat çeken bir yerli yapım. Öner Erkan, Songül Öden, Haluk Bilginer, Uğur Yücel, Nezaket Erden, Erdem Şenocak, Serkan Altunorak, İbrahim Selim, Özer Arslan ve Yılmaz Sütçü ile birlikte çok kalabalık oyuncu kadrosu ve masalsı anlatımıyla dikkat çeken 8 bölümlük dizi, farklı hikaye anlatımıyla izlenmeye değer.
Bir oturuşta tamamını izlediğim, 2018 tarihli Kore dizisi Misty'den uyarlanan Kuş Uçuşu mantık hatalarına rağmen ilginç bir seyirlikti. Bazı karakterler çok iyiydi ama dizinin uyarlaması boşluklar ve soru işaretleriyle dolu. Korkarım ikinci sezonu pek yakında karşımızda olacak!
Son sezonunun gelmesini çok bekledim ve sonunda Grace & Frankie efsanesi sona erdi! Umarım ermiştir çünkü dizi tüm hoşluklarına rağmen bir süre sonra tuhaf hikayelerle dolarak zamanın gerisinde kalmaya başlamıştı. 7. ve 16 bölümlük son sezonla bu macera da bitmiştir umarım. Şahane mekanlar, güzel insanlar, iyi oyuncular; hoşça kalın!
Riget, Magten Og Aeren (Power & Glory) alt başlıklı Borgen'in 4. sezonu, muhteşem 3 sezonun ardından 'artık daha iyisi olamaz' diye düşünen beni bile ters köşeye yatırdı! Her sezonu 8'er bölümden oluşan dizinin son sezonunu da ilk 3 sezon gibi heyecanla, bir oturuşta izledim...
Belçika yapımı Into the Night'tan türetilen ve onunla aynı evrende geçen; Tolga Karaçelik ve Umut Aral'ın yönettikleri Yakamoz S-245 eksiklerine rağmen fena değildi. Sadece avaz avaz bağırarak oynayan Ertan Saban'ın ultra abartılı oyunculuğunu hafızamdan silmek istiyorum!
Yakamoz S-245'i izleyince, aynı evrende geçen Belçika yapımı Into The Night'dan türetilen diziyi izlememek olmazdı tabii! Jason George'un Polonyalı yazar Jacek Dukaj'ın bilimkurgu romanı The Old Axolotl'dan esinlenerek oluşturduğu kıyamet sonrası bilimkurgu draması Into The Night da mantık dışı hatalarla doluydu! En güzel sürpriz ise iki dizinin bir şekilde birbirine bağlanmasıydı! Devamı da gelecek gibi... Gelsin bakalım!
Ele aldığı konuyu fazlaca romantize ederek anlattığı için yerini bulamadığını düşündüğüm Zeytin Ağacı da 'görev icabı' izlediklerimden! Burcu Alptekin'in yönettiği, senaryosunu Nuran Evren Şit'in yazdığı 8 bölümlük diziden aklımda kalanlar güzel görüntüler, hoş mekanlar, nefis manzaralar ve iyi oyunculardan vasat performanslar...
Arkadaş övgüsüne aldanıp izlemeye çalıştığım ancak sadece 1,5 bölüm dayanabildiğim Mezarlık ile güçlü bir polisiye draması yapmanın bize göre olmadığını bir kez daha görmüş oldum! Beğendiğim oyuncuların absürt performanslarını izlemek ise beni ayrıca üzdü! Yılın en sevmediğim ve yarım bıraktığım dizilerinden...
Ian Brennan ve Ryan Murphy'nin yarattıkları Dahmer/Monster: The Jeffrey Dahmer Story (Dahmer/Canavar:Jeffrey Dahmer’in Hikâyesi), yamyam bir katilin hikayesini tüyler ürperten biçimde anlatırken zaman zaman midemi kaldırdı! Evan Peters'ın başarılı performansına ve Richard Jenkins'in harikalar yarattığı baba karakteriyle büyülemesine rağmen konusu itibarıyla izlemesi gayet zor bir dizi.
Hemen ardından izlediğim 3 bölümlük belgesel Conversations with a Killer: The Jeffrey Dahmer Tapes (Bir Katilin İfadeleri:Jeffrey Dahmer) ile gerçek hayat hikayeleri anlatılırken heyecanı arttırmak için farklı kurgular tercih edildiğini, karakterlerin başkalaştırıldığını bir kez daha gördüm. Dizide aktarılanlardan bazılarının gerçekten çok farklı olması bir önce izlediğim dizinin etkisini biraz azaltmadı değil... Sonuç ne olursa olsun zorlayıcı bir seyir deneyimi!
İki gerçek hayat hikayesinden sonra biraz değişiklik olsun diye farklı bir yapım seçtim. Aralarından birinin cinsel tacize uğramasından tam 30 yıl sonra ultra lüks bir tatil için ıssız bir adada bir araya gelen bir grup yakın arkadaşın yüzleşme hikayesini anlatan 6 bölümlük Belçika yapımı Twee Zomers/İki Yaz, ancak şahane manzaralar uğruna izlenebilecek sıradan bir hikaye sundu! Kötü değil ama izlenmese de bir şey kaybedilmez:))
Tekrar gerçek hayata döneyim dedim ve Amerikalı hırsız, tecavüzcü ve katil Richard Ramirez'i anlatan Night Stalker (Gece Avcısı)'nı izledim. 1984-85 arasında çeşitli silahlar kullanarak Los Angeles ve San Francisco bölgesi sakinlerini teröre boğan, suçlarından hiçbir şekilde pişmanlık duymayan caninin hikayesi de kolay yenir yutulur gibi değildi!
Ryan Murphy ve Ian Brennan'ın Netflix için yarattıkları, 'gizemli gerilim dizisi' olması gerekirken birbirinden saçma açılımlarla bekleneni vermekten çok uzak kalan ve bir sonuca bağlanmayan The Watcher, Reeves Wiedeman'ın New York dergisinde yayınlanan bir makalesine dayanıyor; açıklandığı gibi 'gerçek bir hikayeye' değil! Hayallerindeki eve taşındıktan sonra "The Watcher" takma adını kullanan bir sapığın imzasını taşıyan mektuplarla taciz edilen evli çiftin Naomi Watts ile Bobby Cannavale tarafından canlandırıldığı dizinin maalesef devamı da çekilmiş! İzleyeceğimi düşünmüyorum. Yılın en büyük zaman kayıplarından!
İlk üç sezonunu gayet başarılı bulduğum The Sinner'ı, 4. ve final sezonu biraz zorlama bir hikaye etrafında dolansa da karizmatik Bill Pullman'ın performansı hatırına izledim. 8 bölüm boyunca hikaye dolandı durdu, akmadı! Neyse ki 5. sezon olmayacak:))
Nina Darnton'ın 2014 tarihli "The Perfect Mother" adlı romanından uyarlanan 4 bölümlük Almanya, Fransa ve Belçika ortak yapımı mini dizi Une Mère Parfaite gerçek bir hikayeden yola çıkmış. Finale kadar olayın gizemini koruması güzel ama artık gitmenin çok zor olduğu iki ülkenin sokaklarını görmek bana daha da güzel geldi. Zayıf bir seyirlik.
Proje tasarımcısı Steven Moffat'ın yarattığı, Paul McGuigan'ın yönettiği, 4 bölümlük mini dizi Inside Man şahane bir açılış sahnesiyle başlayınca iyi bir şey izleyeceğime inanmıştım. David Tennant, Stanley Tucci, Dolly Wells ve Lydia West'in birbirinden iyi performanslar sergiledikleri dizi ne yazık ki sezonun bir başka hayal kırıklığı oldu!
2018 yılında Norveç'te yaşanmış gerçek bir olaydan yola çıkan 2022 yapımı Forsvinningen Lorenskog (The Lorenskog Disappearence), bir milyarderin karısının kaçırılma olayını dedektifler, haberciler, avukatlar ve muhbirler açısından ayrı ele aldığı 5 bölümüyle ilgi çekiciydi ancak onca bölüm sonunda keşke bize daha net, daha kesin bir şey söyleyebilseydi! Bana biraz zaman kaybı gibi geldi...
Senaryosunu Müjgan Ferhan Şensoy, Zafer Külünk ve Gökhan Şeker'ile birlikte yazan Mert Baykal'ın Umur Turagay ile birlikte yönettiği, Afşin Kum'un aynı adlı eserinden uyarlanan Sıcak Kafa, büyük çoğunluğu tiyatro kökenli oyunculardan oluşan efsane bir kadroyla karşımıza çıkınca izlememek olmazdı! Distopik dizideki görsel çalışma gerçekten hayranlık uyandırıyor! Bu kadar etkileyici bir sanat yönetmenliği beklemiyordum. Tüm mekanlar fazlasıyla dizinin ruhuna uygun ve ürpertici gerçeklikte! Gelgelelim Osman Sonant'ın kendisi de, perukları da öyle değil! Çok iyi performanslarını izlediğimiz oyuncu role mi inanmadı yoksa karakterle mi bütünleşemedi bilemiyorum ama ana karakter için yanlış bir seçim olduğunu düşünüyorum! Hazal Subaşı, Şevket Çoruh, Tilbe Saran, Kubilay Tunçer, Gonca Vuslateri, Cüneyt Uzunlar, Münir Can Cindoruk, Kubilay Karslıoğlu'nun performansları her zamanki gibi gayet başarılı. Keşke Erdem Akakçe, Şebnem Hassanisoughi, Haki Biçici, Zerrin Sümer, Hakan Gerçek, Tuğba Çom Makar, Gizem Güçlü ve Yetkin Dikinciler'i daha uzun süre izleyebilseydik. Neredeyse hiç konuşmadan oynayan Haluk Bilginer duruşuyla bile etkileyici olmayı başaran isimlerden! Dizideki iki favori oyuncum; nefis bir performans sergileyen Özgür Emre Yıldırım ile Maksu-D rolünde harikalar yaratan (Cemil Şov'un hem kısa, hem de uzun versiyonlarından bayıldığım) Ozan Çelik. Son açıklamalara göre Netflix 2. sezon için onay vermemiş!
BluTV
6 bölümlük ilk sezonunu çok başarılı bulduğum Pavyon'un 4 bölümlük 2. sezonu bekleneni vermekten uzaktı. Sıkılarak izledim!
Hiç beklentimin olmadığı Aynen Aynen beni çok eğlendirdi. Nilperi Şahinkaya'yı sahne performanslarından sonra güncel bir komedide izlemek çok keyifliydi. Her ne kadar ilk iki sezon oynayan Uraz Kaygılaroğlu'nun performansını daha çok sevdiysem de diziye sonradan katılan Kerem Bursin'i de beğenerek izledim. Devamı gelmez mi acaba?
GainTv
İlk sezonunu çok beğenerek ve gülerek izlediğim 10 Bin Adım'ın 10 bölümlük 2. sezonunu da büyük keyifle tamamladım. Senaryoyu da yazan Devin Özgür Çınar ile Engin Günaydın, her bölüme dinamizm katan birbirinden iyi konuk oyuncularla birlikte harikalar yaratıyorlar. Keşke hep devam etse dediklerimden...
Genel izleyici kitlesine hitap etmesi biraz zor, izlemesi de pek kolay olmayan, farklı bir Shakespeare uyarlaması Hamlet. Kaan Müjdeci'nin Büyükada’daki “fayton krallığı” üzerinden anlattığı diziyi Erdal Beşikçioğlu, Şebnem Bozoklu, Hatice Aslan, Ahmet Rıfat Şungar, Murat Kılıç, Serdar Orçin ve Mustafa Alabora gibi oyuncu kadrosunun hürmetine sonuna dek sabırla izledim ama bayıldığımı söyleyemem!
Hastası olduğum Ayak İşleri'nin 10'ar bölümden oluşan ilk 2 sezonunu çok büyük keyifle izledim. Tüm tavsiye ettiklerim bayılarak izlediler. Çok başarılı bulduğum senaryoyu Volkan Öge ve Deniz Alnıtemiz ile birlikte yazan; tarzını, bakış açısını çok beğendiğim Caner Özyurtlu'nun yönettiği, gereğinden fazla küfür kullanımı dışında kusur bulamadığım dizide Çağlar Çorumlu ile Güven Murat Akpınar harikalar yaratıyor. Yeni sezonu da keyifle izleyeceğimi sanıyorum.
Semaver Kumpanya sahnesinde de izleme fırsatı bulduğum Metot'u oyuncu kadrosundaki değişiklik nedeniyle izlemeyi hep ertelemiştim ama sonunda izledim. İyi oyunculuk olunca alınan keyif de o oranda artıyor. Serkan Keskin'in yönettiği ve Mustafa Kırantepe, Sarp Aydınoğlu ile birlikte oynadığı dizide Şebnem Hassanisoughi'nin performansı da çok iyi ama gözlerim yine de gözlerim Sevgili Sezin Bozacı'yı aramadı değil... Her şekilde kaçırılmaması gereken bir dizi!
İşlerini dikkatle takip ettiğim Sevgili Ali Kemal Güven'in, Emel Çölgeçen ve Pelin Öztekin'li kadroyla sahneye de uyarladığı aynı adlı Duygu Asena kitabı Aslında Özgürsün'ün dijital platform için gerçekleştirilen kalabalık oyuncu kadrolu işi son derece dikkate değer, incelikli ve özenli bir yapım. Özellikle Duygu Asena rolünde Zuhal Olcay'a bayıldım! Keyifle izledim, müjdeyi aldığımdan beri 2. sezonu sabırsızlıkla bekliyorum!
Youtube
Gülseren Budayıcıoğlu'nun Madalyonun İçi romanının "Çöp Apartman" bölümünden uyarlanan ve eleştirilse de en çok izlenen dizilerden biri olan 71 bölümlük Masumlar Apartmanı, çok iyi bir ekibin elinde olunca gereğinden fazla uzun süresine rağmen ilgiyle izlediğim dizilerdendi. Deniz Madanoğlu ve Rana Mamatlıoğlu'nun senaryosunu yazdıkları, her işini ayrı beğendiğim 'yetenekli' Çağrı Vila Lostuvalı'nın ustalıkla yönettiği dizinin sadece Melisa Şenolsun'lu tek bir bölümünü fevkalade mantıksız bulduğumu hatırlıyorum, o da nazar boncuğu olsun! Onun dışında dizi görsel bir şölendi! Her bölüm sinema filmi tadındaydı! Farah Zeynep Abdullah, Bergen için diziden ayrılmamış olsaydı muhtelemen farklı ilerleyecek olan dizi teknik açıdan da nefis buluşlarla donatılmıştı. Tiyatro sahnesinde de izleme fırsatı bulduğum Ezgi Mola ve Merve Dizdar'ın performansları benzersizdi. Etkileyici performansıyla Selim Can Yalçın'ı da bu diziyle tanımam büyük kazanç oldu. Hangi performansı övsem diğeri eksik kalır ama tek isim söyleme hakkım olsa 'muhteşem' Atilla Şendil derim! Onun dışında; birbirinden başarılı oyunculuklar içeren Masumlar Apartmanı'nı eleştirilerin aksine, sevgisizliğin, gizlenenlerin aslında ne kadar yıkıcı olabileceğini göstermesi ve psikolojik yardım almanın utanılacak bir yanı olmadığının altını çizmesi açısından gayet faydalı bir yapımdı. İyi ki izledim!
Gülseren Budayıcıoğlu'nun aynı adlı romanından fazlasıyla serbest biçimde uyarlanan Camdaki Kız umarım ilerleyen bölümlerde aslına uygun biçimde ilerler:)) 65. bölümü izlediğimiz halde henüz kitabın anlattığı mevzunun kıyısına yaklaşmış değiliz! Bakalım ilerleyen bölümlerde konu nasıl ele alınacak? Kitaptaki 'asıl' hikayenin uğruna merakla izlemeye devam ediyoruz. Birbirinden iyi oyuncuların yanı sıra başarılı proje ekibinin yarattığı görkemli dünya ve etkileyici atmosfer alkışı, takdiri hak ediyor. Hiç bir şey olmasa bile dizi sadece Nur Sürer'in ders niteliğindeki performansı için bile seyredilir(di).
PuhuTv
2016-2017 sezonunda yayınlanan ancak epey gecikmeli izleyebildiğim İçerde'ye Youtube'da başladım ancak dizinin tamamı o platformda bulunmayınca PuhuTv'ye geçiş yaptım. 2002 Hong Kong yapımı Mou Gaan Dou/Internal Affairs/Kirli İşler'den uyarlanan 2006 tarihli Martin Scorsese imzalı The Departed/Köstebek filminin uyarlaması olan İçerde, Çağatay Ulusoy, Aras Bulut İynemli, Çetin Tekindor, Mustafa Uğurlu, Nihal Koldaş, Bensu Soral, Damla Colbay, Yıldıray Şahinler, Rıza Kocaoğlu, Barış Kıralioğlu, Cem Özeren, Gözde Kansu, Deniz Gürzumar, Şenay Gürler, Defne Halman, Uğur Yücel ve Levent Can gibi birbirinden başarılı oyuncu kadrosuyla dikkat çekiyor. 39 bölüme uzatmanın bir manası tabii ki yokmuş, uzattıkça uzatmışlar ama yine de kayda değer bir dizi!
Malum Ortamlar
İsrailli Hagai Levi, Ori Sivan ve Nir Bergman'ın yarattıkları "Be'Tipul" dizisi tüm dünyada farklı dillere uyarlanmış. Gönül hepsini izlemek isterdi ama buna bir ömür yetmez! Ben, Gabriel Byrne'ın 106 bölüm boyunca Dr. Paul Weston karakterine hayat verdiği In Treatment'ın 28 bölümlük 3. sezonunu 2022'de bitirdim. Gerçekten efsane bir dizi! İzleyiciyi sarsan, etkileyen terapi seanslarının bazılarında kendimi oldukça kötü, sarsılmış hissettim:(( Gel gör ki devam projesinde rol alan Uzo Aduba'nın doktor karakterine inanamadığım için son sezona sadece birkaç bölüm dayanabildim. Bendeki tadı güzel kalsın istedim!
Dizi evreninin gelmiş geçmiş en iyi işlerinden biri olduğunu düşündüğüm 'efsane' Succession'ın 9 bölümlük 3. sezonu da bir oturuşta izlediğim, bir solukta bitirdiğim dizilerden oldu! Karakterlerin hepsi ayrı arıza ama senaryo muhteşem! Keşke hep devam etse:))
Jean Smart ve Hannah Einbinder'in uyumla oynadıkları Hacks, 10 bölümlük tatlı bir 'izle ve unut' dizisi ama onu da kararında bırakmayıp devamını çekmişler! 2022'de 2. sezonunu izlemeye sıra gelmedi, 2023'te izlerim elbet!
Büyük tavsiyeler üzerine heyecanla izlemeye başladığım, Dan Simmons'ın ilk sezonun temelini oluşturan 2007 tarihli romanından alan The Terror'ün 10 bölümlük ilk sezonu gayet etkileyici ama zaman/mekan atlayarak farklı bir evrene açılan Infamy alt başlıklı ikinci sezonunu sevemediğim için devam edemedim! Bazı şeyler tadında bırakılınca daha güzel!
Yılın en çok konuşulan dizilerinden 9 bölümlük Severance da tekinsiz atmosferiyle insanı içine çeken dizilerden... Ben Stiller'ın yönetici yapımcılığı üstlendiği dizide özellikle Adam Scott çok iyi! Devamı gelsin diye beklemedeyim!
2016-2019 arası yayınlanan ve hiç sevmediğim Fleabag nedeniyle espri anlayışımızın örtüşmediği Phoebe Waller-Bridge'in yönetici yapımcılığı üstlenmesi nedeniyle hiçbir zaman ısınamadığım, polisiyeyi gereksiz bir komedi dozunda ele aldığı için başından beri hoşlanmadan izlediğim Killing Eve'in 8 bölümlük 4. ve final sezonunu da çok zor tamamladım! Neyse ki artık bitti, güle güle Villanelle! Rahatsız edici bulduğum iki ana karaktere hayat veren Jodie Comer'ı değil ama Sandra Oh'u izlemeye tahammül edemediğimden bir başka Netflix fizisi The Chair'i izlemeye hiç kalkışmadım bile!
Ed Sinclair'in yarattığı, Will Sharpe'ın yönettiği; 1998 yılında William ve Patricia Wycherley cinayetlerinin gerçek öyküsünden yola çıkan kara komedi Landscapers özellikle Olivia Colman ve David Thewlis performanslarıyla dikkat çekici bir mini HBO dizisi.
Fazlasıyla övülen dizilerden 24 bölümlük Barry'yi izlerken de biraz hayal kırıklığı yaşamadım değil! Bill Hader, Stephen Root, Sarah Goldberg, Henry Winkler ve özellikle de çok eğlenceli bir karaktere hayat veren Anthony Carrigan'ın başarılı performanslarıyla son derece iyi başlayan ama uzatılan her dizide olduğu gibi giderek temposu düşen Barry, 3 sezon yerine tek sezonda toparlansaydı tadından yenmezdi! Neyse ki sanat dünyasına yapılan zekice göndermelerle çok eğlendiğim ve keyif aldığım anları oldu!
Tüm zamanların en sevdiğim efsane dizilerinden Dexter'ın 2013 tarihli Remember the Monsters? adlı finalinden on yıl sonrasında başlayan Dexter: New Blood, bildiğimiz hikayenin benzerini bu kez karlarla kaplı, kurgusal küçük bir kasaba olan Iron Lake'te yeniden ele alıyor! Biraz yaş almış olsa da Michael C. Hall her zamanki gibi etkileyici. Jennifer Carpenter'ı izlemek de ayrı keyifli. Dexter'ın artık ergen olmuş oğlu rolünde Jack Alcott ise çok iyi! Efsaneleri tadında bırakmak bazen daha iyi ama haksızlığa karşı etkili olmayan ceza sistemini kendi oluşturan, kendince haklı sebebi olan 'vicdanlı bir seri katili' kim sevmez? Devamı gelse yine izlerim:))
Hakkında ne yazsam az kalacak bir dizi Downton Abbey! Julian Fellowes'un yarattığı, 20. yüzyılın başlarında geçen İngiliz tarihi dramasını izlemek için neden bu kadar beklediğimi bilmiyorum ama hepsi birbirinden iyi performansların dışında tek boş kelimenin yer almadığı muhteşem senaryosuna hayran kaldığımı özellikle belirtmek isterim. Sadece diziyi izlemekle kalmayıp diziyle ilgili söyleşiler, röportajlar, skeçler ve ek filmleri de izleyerek dönem atmosferiyle fazlasıyla hemhal oldum! İngilizceyi İngiliz aksanıyla konuşmam yakındır:)) Büyük beğeniyle izlediğim 52 bölümlük dizide efsanevi Maggie Smith'i izlemek ise ayrıca keyifliydi!
6 bölümlük ilk sezonuna pek de bayılmadığım ve devamının gelmesini hiç beklemediğim The White Lotus'un 7 bölümlük 2. sezonu gerçekten de ilkinden daha iyiymiş! Bunu da görmüş olduk! Mike White'ın yazıp yönettiği dizinin bu kez İtalya'nın Doğu Sicilya bölgesindeki Messina ilinde bulunan bir kasaba olan Taormina'da geçmesi diziyi güzelleştiren görsel etmenlerden... İlk sezondaki birbirinden tuhaf karakterlerin yerini 'görece' daha normal karakterlere bırakması da diziyi güzelleştiren unsurlardan! İki sezonda da yer alan, herkesin neden ayılıp bayıldığını anlayamadığım 'tahammülfersa' Jennifer Coolidge sabır sınırlarımı zorlayan bir oyuncu! The Watcher'da da, White Lotus'ta da neredeyse aynı performansı sergilediğini (aynı karakterini canlandırdığını) düşündüğüm Coolidge neyse ki bundan sonraki sezonlarda olamayacak:))